Page 267 - Stk 2015 Bildiriler E-Kitap
P. 267
Bu destinasyonlarda yayla turizminin gelişimine bağlı olarak geleneksel tarzda, tek katlı
ahşap-taş karışımı yapılan yayla evleri yerine 4-5 katlı betonarme konutların yapıldığı, yaylalara
ulaşılabilecek yeni yolların açıldığı, turizme hizmet sunacak birçok işletmenin faaliyete geçtiği ve
yasal olmadığı halde ikinci konutların yapıldığı görülmektedir. Bu duruma bağlı olarak yaylalarda
düzensiz bir yapılaşmanın ve betonlaşmanın meydana geldiği söylenebilir. Doğu Karadeniz
Bölgesinde, Ayder Yaylası gibi destinasyonlarda yapılan yaylacılık ve yaylalardaki turizm/rekreasyon
faaliyetlerinin sürdürülebilir olmadığı söylenebilir (Atasoy, Reis ve Sancar, 2009).
4342 sayılı Mera Kanuna göre devletin kontrolünde bulunan bu bölgelerin, geçici olarak
köylülerin barınaklar yapmasına izin verdiği ancak 1980 yılı itibarıyla kentsel formda çok katlı
yapıların hızla arttığı görülmüştür. 1990’larda ve sonrasında ise, Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından gelişen bu duruma bağlı olarak birçok yayla bölgesi “Turizm Merkezi” olarak ilan
edilmiştir (Somuncu vd., 2012).
Mera Kanunun 20. maddesinde “yaylak ve kışlaklarda, 4342 sayılı Köy Kanununda öngörülen
inşaatlar ile valiliklerden izin alınmak suretiyle imar mevzuatına göre yapılacak kullanma amacına
uygun mandıra, suluk, sundurma ve süreklilik göstermeyen barınak ve ağıllar ile Turizm Bakanlığının
talebi üzerine turizme açılması uygun görülen bölgelerde ahşap yapılar dışında ev, ahır ve benzeri
inşaatlar yapılamaz” hükmü gereği, yayla ve meralarda gelişigüzel yapılaşmaya izin verilmemektedir (
Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, 1998)”. Somuncu vd., (2012) Gümüşhane, Trabzon
ve Giresun’da 30 yayladaki yerleşim sayısının 1973 yılı itibarıyla 5.380 olan yapı sayısının, 2004 yılı
itibarıyla %152,6 artışla 8.210 sayısına ulaştığını belirtmiştir. Rize Ayder yaylası üzerine yapılan bir
araştırmada ise, 1973-2008 yılları arasında yayla evi yapım sayısında %65 gibi bir artışın olduğu
belirtilmiştir. Eski yerleşim yerlerinin doğa dokusuna uygun yapılmışken, yeni yapılan evlerin ise
büyük oranda tamamen betonnarme ve geleneksel yapı karakterinden uzak olarak yapılaştığı ifade
edilmiştir (Atasoy, Reis ve Sancar, 2009). Bekdemir ve Özdemir (2002) Giresun Bektaş yaylası
üzerine yaptıkları araştırmada, yayla merkezinde inşa edilen modern tarz binaların, yaylaların en
çekici unsurlarından biri olan sivil mimari örneklerinin yok olmasına neden olduğunu belirtmiştir.
Yaylalarda geleneksel mimarinin değişmekte olması, kültürel sorunların fiziksel boyutunu
oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra yaylalar, artan rekreasyon ve turizm talebi nedeniyle turizm
merkezlerine dönüşmekte, giderek daha fazla ticarileşmekte ve “yayla kültürü” olarak nitelenebilecek
geleneksel kültür yavaş yavaş kaybolmaktadır (Akyol, 2012). Eko turizm kapsamına alınan yaylaların
sürdürülebilirlikten uzak plansız ve plana yapılan müdahalelerle çarpık bir yapılaşması da söz
konusudur (Atasoy, Reis ve Sancar, 2009). Ancak, yerel motiflerin devamı niteliğinde olabilecek ve
bölge halkı tarafından işletilebilecek olan yayla evleri, kendine has ve özgün yapılar şeklindedir
(Akyol, 2012). Modern konaklama işletmelerinin aksine, yayla destinasyonlarının geleneksel ve
kültürel özelliklerini yansıtan yayla evleri, turistler açısından ilgi ve merak uyandırıcı eşsiz yapılar
şeklindedir. Yayla turizmine katılanların “gaz lambası ışığında akşam yemeği ve gece açık havada
meydan ateşi çevresinde oturulup edilen sohbetler…, sabah horoz sesiyle uyandıktan sonra, yeni günle
253
ahşap-taş karışımı yapılan yayla evleri yerine 4-5 katlı betonarme konutların yapıldığı, yaylalara
ulaşılabilecek yeni yolların açıldığı, turizme hizmet sunacak birçok işletmenin faaliyete geçtiği ve
yasal olmadığı halde ikinci konutların yapıldığı görülmektedir. Bu duruma bağlı olarak yaylalarda
düzensiz bir yapılaşmanın ve betonlaşmanın meydana geldiği söylenebilir. Doğu Karadeniz
Bölgesinde, Ayder Yaylası gibi destinasyonlarda yapılan yaylacılık ve yaylalardaki turizm/rekreasyon
faaliyetlerinin sürdürülebilir olmadığı söylenebilir (Atasoy, Reis ve Sancar, 2009).
4342 sayılı Mera Kanuna göre devletin kontrolünde bulunan bu bölgelerin, geçici olarak
köylülerin barınaklar yapmasına izin verdiği ancak 1980 yılı itibarıyla kentsel formda çok katlı
yapıların hızla arttığı görülmüştür. 1990’larda ve sonrasında ise, Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından gelişen bu duruma bağlı olarak birçok yayla bölgesi “Turizm Merkezi” olarak ilan
edilmiştir (Somuncu vd., 2012).
Mera Kanunun 20. maddesinde “yaylak ve kışlaklarda, 4342 sayılı Köy Kanununda öngörülen
inşaatlar ile valiliklerden izin alınmak suretiyle imar mevzuatına göre yapılacak kullanma amacına
uygun mandıra, suluk, sundurma ve süreklilik göstermeyen barınak ve ağıllar ile Turizm Bakanlığının
talebi üzerine turizme açılması uygun görülen bölgelerde ahşap yapılar dışında ev, ahır ve benzeri
inşaatlar yapılamaz” hükmü gereği, yayla ve meralarda gelişigüzel yapılaşmaya izin verilmemektedir (
Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, 1998)”. Somuncu vd., (2012) Gümüşhane, Trabzon
ve Giresun’da 30 yayladaki yerleşim sayısının 1973 yılı itibarıyla 5.380 olan yapı sayısının, 2004 yılı
itibarıyla %152,6 artışla 8.210 sayısına ulaştığını belirtmiştir. Rize Ayder yaylası üzerine yapılan bir
araştırmada ise, 1973-2008 yılları arasında yayla evi yapım sayısında %65 gibi bir artışın olduğu
belirtilmiştir. Eski yerleşim yerlerinin doğa dokusuna uygun yapılmışken, yeni yapılan evlerin ise
büyük oranda tamamen betonnarme ve geleneksel yapı karakterinden uzak olarak yapılaştığı ifade
edilmiştir (Atasoy, Reis ve Sancar, 2009). Bekdemir ve Özdemir (2002) Giresun Bektaş yaylası
üzerine yaptıkları araştırmada, yayla merkezinde inşa edilen modern tarz binaların, yaylaların en
çekici unsurlarından biri olan sivil mimari örneklerinin yok olmasına neden olduğunu belirtmiştir.
Yaylalarda geleneksel mimarinin değişmekte olması, kültürel sorunların fiziksel boyutunu
oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra yaylalar, artan rekreasyon ve turizm talebi nedeniyle turizm
merkezlerine dönüşmekte, giderek daha fazla ticarileşmekte ve “yayla kültürü” olarak nitelenebilecek
geleneksel kültür yavaş yavaş kaybolmaktadır (Akyol, 2012). Eko turizm kapsamına alınan yaylaların
sürdürülebilirlikten uzak plansız ve plana yapılan müdahalelerle çarpık bir yapılaşması da söz
konusudur (Atasoy, Reis ve Sancar, 2009). Ancak, yerel motiflerin devamı niteliğinde olabilecek ve
bölge halkı tarafından işletilebilecek olan yayla evleri, kendine has ve özgün yapılar şeklindedir
(Akyol, 2012). Modern konaklama işletmelerinin aksine, yayla destinasyonlarının geleneksel ve
kültürel özelliklerini yansıtan yayla evleri, turistler açısından ilgi ve merak uyandırıcı eşsiz yapılar
şeklindedir. Yayla turizmine katılanların “gaz lambası ışığında akşam yemeği ve gece açık havada
meydan ateşi çevresinde oturulup edilen sohbetler…, sabah horoz sesiyle uyandıktan sonra, yeni günle
253