Page 37 - Stk 2015 Bildiriler E-Kitap
P. 37
RİŞ
Çevre ve doğaya verilen zararların en önemli sorumlularından birisi turizm sektörüdür
(Güzel, 2012; Papatya vd., 2011; Demir ve Çevirgen, 2006; Meydan, 1998). Yeşil/küresel kapitalist
sistemin sıfır noktasına yaklaşırken yarattığı mahşerin dört atlısından3 birisi olarak ekolojik krizin
varlığını vurgulayan Papatya ve diğerleri (2011: 223), ekolojik krizin beraberinde sürdürülebilir
çevre paradoksunu yarattığını ve turizm faaliyetlerinin kendi geleceğini tehlikeye attığının fark
edilmesiyle beraber ‘doğanın bir tüketim nesnesi haline dönüştürülmesi’ gerçeğinin sürdürülebilir
turizm kavramını ortaya çıkardığını belirtmektedirler. 1980’li yıllarda Brundtland raporu ile
popüler olan (Weaver vd., 1999) sürdürülebilir turizm yaklaşımı, sektörün gelişimini ve kalıcılığını
sağlarken, uzun dönemde destinasyonların çevresel, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan negatif
etkilerini yok etmeyi amaçlayan bir yaklaş ımdır (Butler ve Wall, 1993). Birçok alanda sıkça
kullanılmakta olan sürdürülebilirlik kavramı; toplumun sosyal, kültürel, bilimsel, doğal ve insan
kaynaklarının tümünün ihtiyatlı kullanılmasını sağlayan ve buna saygı duyma temelinde sosyal bir
bakış oluşturan katılımcı bir süreç olarak tanımlanmaktadır (Gladwin vd., 1995: 877). 21. yüzyılın
hem gündelik yaşam hem de ticari faaliyetler açısından en kritik kavramsallaştırmalarından biri
olan “Sürdürülebilir Kalkınma” ise en temel ve yalın biçimde “Bugünün ihtiyaçlarını, gelecek
nesillerin de kendi ihtiyaçlarını karşılamalarından ödün vermeden karşılamak” şeklinde
tanımlanabilir. “İnsan yaşamının gereksinimleri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir
denge kurularak, ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir
programlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşım” olarak kabul edilen Sürdürülebilir
Kalkınma, ilk kez bu bütünsellik içinde Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun
1987 yılında hazırladığı “Ortak Geleceğimiz” raporunda tanımlanmıştır. Sürdürülebilir Kalkınma,
ekonomik, sosyal ve çevresel kalkınmanın ayrılmaz bir bütün olduğu; birinin eksikliğinde
diğerlerinin de gerçekleşmeyeceği fikri üzerine kurulmuştur (http://www.skdturkiye.org,
06.03.2015). Demir ve Çevirgen (2006), turizm faaliyetlerinin doğal alanların sürdürülebilir
gelişmesine olumsuz etkide bulunmaması ve temel olumsuzlukların/çevresel etkilerin
önlenebilmesi için çevresel etkilerin değerlendirilmesi gerektiğini ve sistemde sürdürülebilir
gelişimin sağlanabilmesi için bir takım kriterlerin belirlenmesi ve uygulanması gerektiğini
vurgularken, Papatya da (2007) benzer şekilde, turizm uygulamalarının gerçekleştirilmesi
aşamasında tüm adımların tutarlılığının sürdürülebilirlik ve kaynak tabanlı turizm açısından test
edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu bağlamda turizmde sertifikasyon süreci hükümetlerin,
endüstrinin ve sivil toplum örgütlerinin turizm endüstrisinde sürdürülebilir gelişme ilkelerini
uygulamak için aradıkları bir yönetim aracı olma rolünü üstlenmiştir (Demir ve Çevirgen, 2006).
Bu noktadan hareketle bu çalışma da genel olarak sertifikasyon sistemleri hakkında bilgi
3Mahşerin dört atlısı şunlardan oluşmaktadır; Biyo-genetik devrimin sonuçları, sistemin kendi içindeki dengesizlikleri (fikri mülkiyetle
ilgili sorunlar; hammaddeler, gıda ve su ile ilgili ileri de girişilmesi muhtemel mücadeleler), toplumsal bölünme ile dışlanmaların hızla
artması, ekolojik kriz (Zizek, 2010; akt. Papatya, 2011).
23
Çevre ve doğaya verilen zararların en önemli sorumlularından birisi turizm sektörüdür
(Güzel, 2012; Papatya vd., 2011; Demir ve Çevirgen, 2006; Meydan, 1998). Yeşil/küresel kapitalist
sistemin sıfır noktasına yaklaşırken yarattığı mahşerin dört atlısından3 birisi olarak ekolojik krizin
varlığını vurgulayan Papatya ve diğerleri (2011: 223), ekolojik krizin beraberinde sürdürülebilir
çevre paradoksunu yarattığını ve turizm faaliyetlerinin kendi geleceğini tehlikeye attığının fark
edilmesiyle beraber ‘doğanın bir tüketim nesnesi haline dönüştürülmesi’ gerçeğinin sürdürülebilir
turizm kavramını ortaya çıkardığını belirtmektedirler. 1980’li yıllarda Brundtland raporu ile
popüler olan (Weaver vd., 1999) sürdürülebilir turizm yaklaşımı, sektörün gelişimini ve kalıcılığını
sağlarken, uzun dönemde destinasyonların çevresel, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan negatif
etkilerini yok etmeyi amaçlayan bir yaklaş ımdır (Butler ve Wall, 1993). Birçok alanda sıkça
kullanılmakta olan sürdürülebilirlik kavramı; toplumun sosyal, kültürel, bilimsel, doğal ve insan
kaynaklarının tümünün ihtiyatlı kullanılmasını sağlayan ve buna saygı duyma temelinde sosyal bir
bakış oluşturan katılımcı bir süreç olarak tanımlanmaktadır (Gladwin vd., 1995: 877). 21. yüzyılın
hem gündelik yaşam hem de ticari faaliyetler açısından en kritik kavramsallaştırmalarından biri
olan “Sürdürülebilir Kalkınma” ise en temel ve yalın biçimde “Bugünün ihtiyaçlarını, gelecek
nesillerin de kendi ihtiyaçlarını karşılamalarından ödün vermeden karşılamak” şeklinde
tanımlanabilir. “İnsan yaşamının gereksinimleri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir
denge kurularak, ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir
programlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşım” olarak kabul edilen Sürdürülebilir
Kalkınma, ilk kez bu bütünsellik içinde Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun
1987 yılında hazırladığı “Ortak Geleceğimiz” raporunda tanımlanmıştır. Sürdürülebilir Kalkınma,
ekonomik, sosyal ve çevresel kalkınmanın ayrılmaz bir bütün olduğu; birinin eksikliğinde
diğerlerinin de gerçekleşmeyeceği fikri üzerine kurulmuştur (http://www.skdturkiye.org,
06.03.2015). Demir ve Çevirgen (2006), turizm faaliyetlerinin doğal alanların sürdürülebilir
gelişmesine olumsuz etkide bulunmaması ve temel olumsuzlukların/çevresel etkilerin
önlenebilmesi için çevresel etkilerin değerlendirilmesi gerektiğini ve sistemde sürdürülebilir
gelişimin sağlanabilmesi için bir takım kriterlerin belirlenmesi ve uygulanması gerektiğini
vurgularken, Papatya da (2007) benzer şekilde, turizm uygulamalarının gerçekleştirilmesi
aşamasında tüm adımların tutarlılığının sürdürülebilirlik ve kaynak tabanlı turizm açısından test
edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu bağlamda turizmde sertifikasyon süreci hükümetlerin,
endüstrinin ve sivil toplum örgütlerinin turizm endüstrisinde sürdürülebilir gelişme ilkelerini
uygulamak için aradıkları bir yönetim aracı olma rolünü üstlenmiştir (Demir ve Çevirgen, 2006).
Bu noktadan hareketle bu çalışma da genel olarak sertifikasyon sistemleri hakkında bilgi
3Mahşerin dört atlısı şunlardan oluşmaktadır; Biyo-genetik devrimin sonuçları, sistemin kendi içindeki dengesizlikleri (fikri mülkiyetle
ilgili sorunlar; hammaddeler, gıda ve su ile ilgili ileri de girişilmesi muhtemel mücadeleler), toplumsal bölünme ile dışlanmaların hızla
artması, ekolojik kriz (Zizek, 2010; akt. Papatya, 2011).
23