Page 64 - Stk 2015 Bildiriler E-Kitap
P. 64
Gerek 2001 ve gerekse 2006 yılındaki AB SKS’nde yer alan iklim değiĢikliği ile mücadele,
stratejinin temel gündemini oluĢturması açısından oldukça önemliydi. Çünkü, iklim değiĢikliği ile
mücadele AB’nin uzun süredir üzerinde çalıĢtığı bir alanı oluĢturmakta ve hatta küresel boyutta bir
çok ülkeye liderlik ettiği bir politikayı içermekteydi (Jordan vd., 2010: 7; Baker, 2006: 91). Özellikle
ABD’nin 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü’nden çekilmesi, AB’ye iklim değiĢikliği ile
mücadelede daha fazla sorumluluk almasını beraberinde getirmiĢtir. Dolayısıyla AB özellikle bu
sorumluluğu yerine getirebilmek için daha tutarlı, diğer politika alanları –özellikle enerji politikası-
ile entegre olmuĢ bir strateji oluĢturması gerekmekteydi. Aslında AB, 1990’lı yıllar gibi erken bir
tarihte Kyoto Protokolü’nde belirlenen sera gazı salınımlarından daha yüksek bir oran olan %8’lik bir
hedefi belirlemiĢti. Ancak uluslararası iklim değiĢikliği müzakerelerindeki liderliğini devam
ettirebilmesi için Avrupa düzeyinde daha yüksek oranda emisyon oranları belirlemesi ve bunu birçok
politika ile iliĢkilendirmesi gerekmekteydi (Jordan ve Rayner, 2010: 56-58)..
Bu bağlamda, AB, iklim değiĢikliği ile mücadele konusunda SK stratejisini en önemli unsur
olarak kullanmıĢtır. Öyle ki AB’nin iklim değiĢikliği ile mücadele için hazırlamıĢ olduğu programlar –
örneğin, 20-20-20 programı- SK stratejisinin diğer unsurları ile entegre edilmesi için önemli bir aracı
oluĢturmuĢtur. Örneğin, az önce bahsedilen 20-20-20 programı, baĢlıca iklim değiĢikliği ile mücadele
için hazırlanmıĢ bir program olsa da, bir yandan enerji politikalarını diğer yandan da ulaĢım ve sağlık
politikalarını kapsayan geniĢ bir süreci içerisinde barındırmıĢtır. Gerçekten de, 20-20-20 programına
bakıldığında; iklim değiĢikliği ile mücadelede emisyonların azaltılması konusunda bir hedef ortaya
konurken, bunu gerçekleĢtirmek için yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması –örneğin %20
oranında yenilenebilir enerji kaynaklarının geliĢtirilmesi-, çevre dostu ulaĢım tarzlarının karayolu
taĢımacılığında uygulanması ve Avrupa düzeyinde hava kalitesinin iyileĢtirilmesi için bir dizi
direktifin hazırlanmasının gerekliliğini vurgulandığı görülmektedir (Haug ve Jordan, 2010: 87-88).
Peki, 2006 yılında kabul edilen strateji ne kadar baĢarılı olmuĢtur? Açıkçası 2009 yılında
hazırlanan gözden geçirme raporunda, AB’ni sürdürülebilir kalkınma önemli ilerlemeler kat ettiği;
ancak bazı sürdürülebilir olmayan eğilimlerin devam ettiği vurgulanmıĢtır (Eurostat, 2011). Buna
karĢın, AB sürdürülebilir kalkınma stratejisinin üç saç ayağından birini oluĢturan iklim değiĢikliği
politikası konusunda önemli ilerlemelerin olduğu belirtilmektedir. Nitekim, AB üyesi ülkelerin 2020
yılına kadar emisyon oranlarının azaltılması konusunda 20-20-20 programı çerçevesinde yenilenebilir
enerji kaynaklarına yatırım yaptıkları görülmektedir (Hildingsson vd., 2010: 110). Yine aynı Ģekilde
bazı üye ülkelerin –Almanya gibi- nükleer enerjiden vazgeçip daha fazla yenilenebilir enerji kaynağını
kullanarak enerji üretilmesi konusunda kendi ulusal enerji politikalarında bir değiĢim yapması bunun
açık bir göstergesidir. Ancak Ģunu da belirtmek gerekir ki özellikle 2008 yılından sonra baĢlayan
Dünya Ekonomik Krizi, AB’nin iklim değiĢikliği politikasını önemli ölçüde etkilemesine rağmen, Ģu
an SKS çerçevesinde iklim değiĢikliği projesi olan 20-20-20 programının devam ettirildiği söylenebilir
(Alessi vd., 2010; Ugur, 2011: 35).
50
stratejinin temel gündemini oluĢturması açısından oldukça önemliydi. Çünkü, iklim değiĢikliği ile
mücadele AB’nin uzun süredir üzerinde çalıĢtığı bir alanı oluĢturmakta ve hatta küresel boyutta bir
çok ülkeye liderlik ettiği bir politikayı içermekteydi (Jordan vd., 2010: 7; Baker, 2006: 91). Özellikle
ABD’nin 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü’nden çekilmesi, AB’ye iklim değiĢikliği ile
mücadelede daha fazla sorumluluk almasını beraberinde getirmiĢtir. Dolayısıyla AB özellikle bu
sorumluluğu yerine getirebilmek için daha tutarlı, diğer politika alanları –özellikle enerji politikası-
ile entegre olmuĢ bir strateji oluĢturması gerekmekteydi. Aslında AB, 1990’lı yıllar gibi erken bir
tarihte Kyoto Protokolü’nde belirlenen sera gazı salınımlarından daha yüksek bir oran olan %8’lik bir
hedefi belirlemiĢti. Ancak uluslararası iklim değiĢikliği müzakerelerindeki liderliğini devam
ettirebilmesi için Avrupa düzeyinde daha yüksek oranda emisyon oranları belirlemesi ve bunu birçok
politika ile iliĢkilendirmesi gerekmekteydi (Jordan ve Rayner, 2010: 56-58)..
Bu bağlamda, AB, iklim değiĢikliği ile mücadele konusunda SK stratejisini en önemli unsur
olarak kullanmıĢtır. Öyle ki AB’nin iklim değiĢikliği ile mücadele için hazırlamıĢ olduğu programlar –
örneğin, 20-20-20 programı- SK stratejisinin diğer unsurları ile entegre edilmesi için önemli bir aracı
oluĢturmuĢtur. Örneğin, az önce bahsedilen 20-20-20 programı, baĢlıca iklim değiĢikliği ile mücadele
için hazırlanmıĢ bir program olsa da, bir yandan enerji politikalarını diğer yandan da ulaĢım ve sağlık
politikalarını kapsayan geniĢ bir süreci içerisinde barındırmıĢtır. Gerçekten de, 20-20-20 programına
bakıldığında; iklim değiĢikliği ile mücadelede emisyonların azaltılması konusunda bir hedef ortaya
konurken, bunu gerçekleĢtirmek için yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması –örneğin %20
oranında yenilenebilir enerji kaynaklarının geliĢtirilmesi-, çevre dostu ulaĢım tarzlarının karayolu
taĢımacılığında uygulanması ve Avrupa düzeyinde hava kalitesinin iyileĢtirilmesi için bir dizi
direktifin hazırlanmasının gerekliliğini vurgulandığı görülmektedir (Haug ve Jordan, 2010: 87-88).
Peki, 2006 yılında kabul edilen strateji ne kadar baĢarılı olmuĢtur? Açıkçası 2009 yılında
hazırlanan gözden geçirme raporunda, AB’ni sürdürülebilir kalkınma önemli ilerlemeler kat ettiği;
ancak bazı sürdürülebilir olmayan eğilimlerin devam ettiği vurgulanmıĢtır (Eurostat, 2011). Buna
karĢın, AB sürdürülebilir kalkınma stratejisinin üç saç ayağından birini oluĢturan iklim değiĢikliği
politikası konusunda önemli ilerlemelerin olduğu belirtilmektedir. Nitekim, AB üyesi ülkelerin 2020
yılına kadar emisyon oranlarının azaltılması konusunda 20-20-20 programı çerçevesinde yenilenebilir
enerji kaynaklarına yatırım yaptıkları görülmektedir (Hildingsson vd., 2010: 110). Yine aynı Ģekilde
bazı üye ülkelerin –Almanya gibi- nükleer enerjiden vazgeçip daha fazla yenilenebilir enerji kaynağını
kullanarak enerji üretilmesi konusunda kendi ulusal enerji politikalarında bir değiĢim yapması bunun
açık bir göstergesidir. Ancak Ģunu da belirtmek gerekir ki özellikle 2008 yılından sonra baĢlayan
Dünya Ekonomik Krizi, AB’nin iklim değiĢikliği politikasını önemli ölçüde etkilemesine rağmen, Ģu
an SKS çerçevesinde iklim değiĢikliği projesi olan 20-20-20 programının devam ettirildiği söylenebilir
(Alessi vd., 2010; Ugur, 2011: 35).
50