Page 372 - Stk 2015 Bildiriler E-Kitap
P. 372
Sürdürülebilirlik kavramını Coccossis (1996); “insan faaliyetlerinin çevresel kaynaklar
üzerindeki etkilerinden doğan ve uzun dönemde ortaya çıkan ekonomik, sosyal ve çevresel
olumsuzlukların önüne geçmeyi amaçlayan yaklaşımlar bütünü” olarak ifade etmiştir. Ruckelshaus ise
sürdürülebilirliği; “ekolojinin en geniş sınırları içinde ekonomik büyümenin ve kalkınmanın karşılıklı
etkileşim ile sağlanacağı ve zaman içinde korunacağı doktrin” olarak tanımlamıştır (Ruckelshaus;
1989). Bu tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere sürdürülebilirlik çevre ile beraber, sosyal ve
ekonomik boyutları da kapsayan bir kavramdır.

Turizm faaliyetlerinin doğal ve kültürel kaynaklar üzerindeki olumsuz etkileri ve bu etkilerin
turizmin kendi geleceğini tehlikeye attığının anlaşılmaya başlanması ile sürdürülebilirlik kavramı
turizm alanına da yansımıştır (Erdoğan ve Barış, 2007). Turizm açısından sürdürülebilirlik kavramı,
turizmin kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve estetik değerlerin korunup geliştirilerek
çekiciliklerin devamının sağlanmasıdır (Oral ve Şenbük, 1996). WTO (1998); sürdürülebilir turizmi;
“insanın etkileşimde bulunduğu veya bulunmadığı çevrenin bozulmadan ve değiştirilmeden korunarak,
kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin
sürdürüldüğü ve aynı zamanda tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların ve turistlerin
ekonomik, sosyal, estetik ihtiyaçlarını doyuracak şekilde ve gelecek nesillerin de aynı ihtiyaçlarını
karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma şekli” olarak tanımlamıştır. Sürdürülebilir
turizmin gelişiminde turistlerin ve ziyaret edilen yerlerin bugünkü ihtiyaçlarının, gelecekteki fırsatları
koruyup geliştirerek ve genişleterek karşılanması amaçlanmaktadır. Sürdürülebilir turizm gelişimi
için; çevresel kaynakların en iyi şekilde kullanılması sağlanmalı, ziyaret edilen toplulukların sosyo-
kültürel yapısına ve gelenekselliğine saygı gösterilmeli, bütün ilgi gruplarına adil bir şekilde dağıtılan
sosyo-ekonomik faydalar ile tutarlı ve uzun vadeli ekonomik faaliyetler ortaya konmalıdır.

Bölgesel kalkınma ise; bir bölgede toplumun sosyo-ekonomik yapısının değişmesini, nüfus
başına düşen üretim hacminde meydana gelen önemli bir reel artışı ve refah seviyesinde beliren
yükselişi ifade etmektedir (Özer ve Erdem, 2005). Stockholm Konferansında (1972) çevrenin taşıma
kapasitesine dikkat çeken, kaynak kullanımında kuşaklar arası hakkaniyeti gözeten, ekonomik ve
sosyal gelişmenin çevre ile bağlantısını kuran ve kalkınma ile çevrenin birlikteliğini vurgulayan ilkeler
sürdürülebilir kalkınmanın temel dayanaklarını ortaya koymuştur (Kaypak, 2012). Dünya Çevre ve
Kalkınma Komisyonu (WCED) sürdürülebilir bölgesel kalkınmayı, “bugünkü nesiller ile gelecek
nesillerin imkânlarını tehlikeye atmaksızın kendi ihtiyaçlarını karşılamasını mümkün kılan bir
kalkınma modeli olarak tanımlamaktadır (Despotakis, Giaoutzi ve Nijkamp, 1991). Sürdürülebilir
bölgesel kalkınma (SBK), bölgede insan yaşamının gereksinimleri ve doğal kaynakların
sürdürülebilirliği arasında bir denge kurularak, ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla
bugünden geleceğe uyumlu bir planlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşımı ifade
etmektedir (TÜSİAD, 2012). SBK’nın önündeki en önemli engel mevcut üretim faktörlerinin,
özellikle de doğanın aşırı kullanılmasıdır. Kendini yenileme şansı verilmeyen doğa, gelecek nesiller
için açlık ve kıtlık anlamına gelir. Tüm sektörler adı geçen üretim faktörünü (doğayı) üretimlerinde

358
   367   368   369   370   371   372   373   374   375   376   377