Page 118 - Stk 2015 Bildiriler E-Kitap
P. 118
RİŞ
Dünya ekonomisinde 1970’lerde yaşanan gelişmelerin sonuçları ve Yirminci Yüzyılın son
çeyreğinde ortaya çıkan en son küreselleşme dalgasının etkileşimi bölgesel kalkınmaya olan
yaklaşımları temelinden değiştirmiştir. Makro boyutta, merkezi planlamaya ve ithal ikamesine
dayanan bölgesel gelişme kutupları oluşturma politikalarının beklenilen sonuçları vermemesi ve
1970’lerde yaşanan krizlerin kalkınma hamlelerinin finansmanını zorlaştırması ile birlikte (Çakmak,
2006: 48-49) bu politikalardan vazgeçilmiş ve serbest piyasanın sürükleyiciliğini ve ihracata dayalı
kalkınmayı temel alan neoliberal bir yaklaşım benimsenmeye başlanmıştır. Devletin böylelikle
bölgesel kalkınmada birincil aktör konumundan uzaklaşması, yerel koşulların iyileştirilmesi ve yerel
potansiyellerin öne çıkarılmasına dayalı, “tabandan yukarıya” formüle edilmiş, “içsel”, yani bir
bölgenin kendi seçimlerine ve üstünlüklerine dayanan yeni bir bölgesel kalkınma anlayışıyla
sonuçlanmıştır.
Bölgesel kalkınma anlayışındaki bu kayma, her bir bölgeyi bulundukları ulusal sistem
içerisinde ayrı bir ekonomik varlık olarak yeniden tanımlarken, aynı zamanda uluslararası ekonomik
sistemde kendi kimliklerini ekonomik olarak kullanabilen ve yatırım çekebilen birimler olarak öne
çıkarmıştır (Szajnowska-Wysocka, 2009: 76). Dolayısıyla, her bölgenin ekonomik kalkınması kendi
potansiyellerini ve kaynaklarını nasıl kullanacağına bağlıdır. Küreselleşme ile birlikte, kendilerine has
mal ve hizmetleri üreterek küresel ekonomiye eklemlenmenin yollarını bulabilen bazı bölgeler başarılı
bölgesel kalkınma örnekleri olarak öne çıkarken, diğer bazı bölgeler eski önemlerini kaybetmiş ve
küresel ekonominin rekabetçi ortamına ayak uyduramayarak geride kalmışlardır. Bu durum, bölgesel
ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesini bu gibi bölgeler için öncelikli bir amaç haline getirmiştir.
Bu amaca yönelik olarak seçilen önemli bir strateji, bölgesel turizm sektörünün geliştirilmesidir.
Gelişen teknolojilerin ulaşım maliyetlerini düşürmesi, insanların hareketliliğinin artması ve
kitle iletişimindeki gelişmelerin dünyanın diğer yerleri hakkında serbest bilgi dolaşımının hızlanması,
turizmi küresel rekabete açık bir sektör haline getirmiştir (Saarinen, 2003: 92-93). Kendilerine has
turizm hizmetlerini küresel turizm piyasasına sunabilen ülkeler ve bölgeler elde ettikleri turizm
gelirleri ile önemli kalkınma hamlelerini gerçekleştirebilmektedirler.
1980’lerin başında benimsenen dışa açık ekonomik politikalarla birlikte turizm Türkiye için
önemli bir büyüme kaynağı haline gelmiştir (Özdemir ve Öksüzler, 2006: 111, Yamak vd., 2012: 206).
1982-2012 döneminde turizm gelirlerinin GSMH içindeki payı yaklaşık beş kat artmış ve aynı
dönemde turizm gelirlerinin tüm ihracata oranı yaklaşık üç kat artarak sektörün Türkiye için lokomotif
sektörlerden biri olduğunu göstermiştir. Uluslararası turist gelişleri bakımından Türk turizm sektörü
2013 yılı itibariyle tüm dünyada altıncı, uluslararası turizmden elde edilen gelirler açısından ise on
ikinci sıradadır (TÜROFED). Özellikle Akdeniz ve Ege Denizine kıyısı olan bölgelerde turizm
bölgesel kalkınma için önemli bir sektör olarak görülmektedir (Akgüngör, vd.,2008: 4).Türkiye’de
104
Dünya ekonomisinde 1970’lerde yaşanan gelişmelerin sonuçları ve Yirminci Yüzyılın son
çeyreğinde ortaya çıkan en son küreselleşme dalgasının etkileşimi bölgesel kalkınmaya olan
yaklaşımları temelinden değiştirmiştir. Makro boyutta, merkezi planlamaya ve ithal ikamesine
dayanan bölgesel gelişme kutupları oluşturma politikalarının beklenilen sonuçları vermemesi ve
1970’lerde yaşanan krizlerin kalkınma hamlelerinin finansmanını zorlaştırması ile birlikte (Çakmak,
2006: 48-49) bu politikalardan vazgeçilmiş ve serbest piyasanın sürükleyiciliğini ve ihracata dayalı
kalkınmayı temel alan neoliberal bir yaklaşım benimsenmeye başlanmıştır. Devletin böylelikle
bölgesel kalkınmada birincil aktör konumundan uzaklaşması, yerel koşulların iyileştirilmesi ve yerel
potansiyellerin öne çıkarılmasına dayalı, “tabandan yukarıya” formüle edilmiş, “içsel”, yani bir
bölgenin kendi seçimlerine ve üstünlüklerine dayanan yeni bir bölgesel kalkınma anlayışıyla
sonuçlanmıştır.
Bölgesel kalkınma anlayışındaki bu kayma, her bir bölgeyi bulundukları ulusal sistem
içerisinde ayrı bir ekonomik varlık olarak yeniden tanımlarken, aynı zamanda uluslararası ekonomik
sistemde kendi kimliklerini ekonomik olarak kullanabilen ve yatırım çekebilen birimler olarak öne
çıkarmıştır (Szajnowska-Wysocka, 2009: 76). Dolayısıyla, her bölgenin ekonomik kalkınması kendi
potansiyellerini ve kaynaklarını nasıl kullanacağına bağlıdır. Küreselleşme ile birlikte, kendilerine has
mal ve hizmetleri üreterek küresel ekonomiye eklemlenmenin yollarını bulabilen bazı bölgeler başarılı
bölgesel kalkınma örnekleri olarak öne çıkarken, diğer bazı bölgeler eski önemlerini kaybetmiş ve
küresel ekonominin rekabetçi ortamına ayak uyduramayarak geride kalmışlardır. Bu durum, bölgesel
ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesini bu gibi bölgeler için öncelikli bir amaç haline getirmiştir.
Bu amaca yönelik olarak seçilen önemli bir strateji, bölgesel turizm sektörünün geliştirilmesidir.
Gelişen teknolojilerin ulaşım maliyetlerini düşürmesi, insanların hareketliliğinin artması ve
kitle iletişimindeki gelişmelerin dünyanın diğer yerleri hakkında serbest bilgi dolaşımının hızlanması,
turizmi küresel rekabete açık bir sektör haline getirmiştir (Saarinen, 2003: 92-93). Kendilerine has
turizm hizmetlerini küresel turizm piyasasına sunabilen ülkeler ve bölgeler elde ettikleri turizm
gelirleri ile önemli kalkınma hamlelerini gerçekleştirebilmektedirler.
1980’lerin başında benimsenen dışa açık ekonomik politikalarla birlikte turizm Türkiye için
önemli bir büyüme kaynağı haline gelmiştir (Özdemir ve Öksüzler, 2006: 111, Yamak vd., 2012: 206).
1982-2012 döneminde turizm gelirlerinin GSMH içindeki payı yaklaşık beş kat artmış ve aynı
dönemde turizm gelirlerinin tüm ihracata oranı yaklaşık üç kat artarak sektörün Türkiye için lokomotif
sektörlerden biri olduğunu göstermiştir. Uluslararası turist gelişleri bakımından Türk turizm sektörü
2013 yılı itibariyle tüm dünyada altıncı, uluslararası turizmden elde edilen gelirler açısından ise on
ikinci sıradadır (TÜROFED). Özellikle Akdeniz ve Ege Denizine kıyısı olan bölgelerde turizm
bölgesel kalkınma için önemli bir sektör olarak görülmektedir (Akgüngör, vd.,2008: 4).Türkiye’de
104