Page 163 - Stk 2015 Bildiriler E-Kitap
P. 163
ta azgelişmiş devletlerin uluslararası sisteme entegrasyonu pek çoklarına göre, bu devletlere faydadan
çok zarar getirecektir. SK bu sayede az gelişmiş devletlerin gelişmiş olanlara bağımlılığını arttırmaktadır.
Bu eleştirilerin altında yatan bir kaç sebep vardır.
1. Neoklasik bir ekonomi argümanı olan karşılaştırmalı üstünlükler yasasına göre her ülke
karşılaştırmalı olarak daha düşük maliyetle üretim yaptığı sektörlere öncelik vermelidir. Gelişmemiş
devletlerin karşılaştırmalı stünlükleri, ya tarımdır ya da hammadde üretimi ve ihracatıdır. Buna karşılık
gelişmiş devletler, ağır sanayi ve yüksek teknoloji üretirler ve bunları ya mal ya da fikir (patent) olarak az
gelişmişlere satarlar. Karşılaştırmalı üstünlüklere dayanan dış ticaret dengesi bir SK politikası olarak hem
devletler hem de devlet içi bölgeler arasında önerilmektedir. Ancak ne bölgeler arası ne de devletler
arasında, bu şekilde işleyen asimetrik bir dengede az gelişmiş tarafın kazanç sağlamasına imkan yoktur
(Lélé, 1991: 616). Böyle bir dengede taraflar arasında ne gelir ne de risk dağılımı eşit olabilir. Bu yüzden,
bölgelerin sadece turizm odaklı kalkınma planları yapması da bu yönüyle eleştiriye açıktır.
2. Az gelişmiş ülkelerde kalkınma çabaları için çevre her zaman feda edilebilir bir kaynaktır. Bu
ülkelerdeki ekonomik kalkınma politikalarında sürdürülebilir olanların değil, hızlı kalkınma planlarının
uygulanması daha olasıdır. Hızlı kalkınma, daha fazla üretim, daha fazla tüketim, yani daha fazla
hammadde kullanımı ve daha fazla atık dolayısıyla çevre üzerinde daha fazla baskı yaratır. (Tutar, 2011)
İkinci olarak, hızlı kalkınma çabaları ve liberal uluslararası ekonomik sistemle entegrasyon sonucunda, bu
ülkeler, düşük çevre koruma standartları sebebiyle cazibe merkezi haline gelebilirler. Yüksek maliyetli
çevre koruma tedbirlerinden kaçmak isteyen uluslararası şirketler, faaliyetlerini çevre koruma
standartlarının düşük olduğu az gelişmiş ülkelere yönelterek bu ülkelerde çevrenin bozulmasını
hızlandırabilirler (Bodansky, 2010: 257).
3. SK politikalarının çoğu gelişmiş devletler tarafından hazırlanıp uluslararası belgelere
yerleştirilir. Bu durum ulusal kalkınma politikalarının oluşturulması ve yönetimi anlamında gelişmiş
devletlerin isteklerine bağlı olma sonucunu yaratır. Ayrıca SK projelerini hazırlayan danışman şirketlerin
çoğu ve hatta bu projeleri inceleyip uygun bulunursa mali destek veren OECD, Dünya Bankası, Dünya
Ticaret Örgütü, IMF gibi uluslararası finansman kurumlarının tamamı, gelişmiş devletlerin elindedir. Bu
durum SK’nın gelişmiş devletlerin az gelişmiş devletleri ‘küresel yönetişim’ adı altında ‘yönetmek’ için
kurdukları yeni bir tuzak olarak değerlendirilmektedir (Bozoğlu, 2008). Çevrenin korunması, az gelişmiş
ülkelerin sahip olmadığı, yüksek teknoloji ve yüksek maliyetli yatırımları gerektirir. Bu yüzden az
gelişmiş ülkeler, uluslararası finansman kurumlarından SK projeleri için yüksek faizli ve uzun vadeli
borçlar almak zorunda kalır, böylece, hem mali hem de teknolojik anlamda da gelişmiş devletlere daha da
bağımlı hale gelirler. Üstelik, vadesi geldiğinde ödenemeyen bu borçlar, ya daha yüksek faizle yeniden
yapılandırılır ya da başka bir kurumdan alınan yeni bir borçla kapatılır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan
149
çok zarar getirecektir. SK bu sayede az gelişmiş devletlerin gelişmiş olanlara bağımlılığını arttırmaktadır.
Bu eleştirilerin altında yatan bir kaç sebep vardır.
1. Neoklasik bir ekonomi argümanı olan karşılaştırmalı üstünlükler yasasına göre her ülke
karşılaştırmalı olarak daha düşük maliyetle üretim yaptığı sektörlere öncelik vermelidir. Gelişmemiş
devletlerin karşılaştırmalı stünlükleri, ya tarımdır ya da hammadde üretimi ve ihracatıdır. Buna karşılık
gelişmiş devletler, ağır sanayi ve yüksek teknoloji üretirler ve bunları ya mal ya da fikir (patent) olarak az
gelişmişlere satarlar. Karşılaştırmalı üstünlüklere dayanan dış ticaret dengesi bir SK politikası olarak hem
devletler hem de devlet içi bölgeler arasında önerilmektedir. Ancak ne bölgeler arası ne de devletler
arasında, bu şekilde işleyen asimetrik bir dengede az gelişmiş tarafın kazanç sağlamasına imkan yoktur
(Lélé, 1991: 616). Böyle bir dengede taraflar arasında ne gelir ne de risk dağılımı eşit olabilir. Bu yüzden,
bölgelerin sadece turizm odaklı kalkınma planları yapması da bu yönüyle eleştiriye açıktır.
2. Az gelişmiş ülkelerde kalkınma çabaları için çevre her zaman feda edilebilir bir kaynaktır. Bu
ülkelerdeki ekonomik kalkınma politikalarında sürdürülebilir olanların değil, hızlı kalkınma planlarının
uygulanması daha olasıdır. Hızlı kalkınma, daha fazla üretim, daha fazla tüketim, yani daha fazla
hammadde kullanımı ve daha fazla atık dolayısıyla çevre üzerinde daha fazla baskı yaratır. (Tutar, 2011)
İkinci olarak, hızlı kalkınma çabaları ve liberal uluslararası ekonomik sistemle entegrasyon sonucunda, bu
ülkeler, düşük çevre koruma standartları sebebiyle cazibe merkezi haline gelebilirler. Yüksek maliyetli
çevre koruma tedbirlerinden kaçmak isteyen uluslararası şirketler, faaliyetlerini çevre koruma
standartlarının düşük olduğu az gelişmiş ülkelere yönelterek bu ülkelerde çevrenin bozulmasını
hızlandırabilirler (Bodansky, 2010: 257).
3. SK politikalarının çoğu gelişmiş devletler tarafından hazırlanıp uluslararası belgelere
yerleştirilir. Bu durum ulusal kalkınma politikalarının oluşturulması ve yönetimi anlamında gelişmiş
devletlerin isteklerine bağlı olma sonucunu yaratır. Ayrıca SK projelerini hazırlayan danışman şirketlerin
çoğu ve hatta bu projeleri inceleyip uygun bulunursa mali destek veren OECD, Dünya Bankası, Dünya
Ticaret Örgütü, IMF gibi uluslararası finansman kurumlarının tamamı, gelişmiş devletlerin elindedir. Bu
durum SK’nın gelişmiş devletlerin az gelişmiş devletleri ‘küresel yönetişim’ adı altında ‘yönetmek’ için
kurdukları yeni bir tuzak olarak değerlendirilmektedir (Bozoğlu, 2008). Çevrenin korunması, az gelişmiş
ülkelerin sahip olmadığı, yüksek teknoloji ve yüksek maliyetli yatırımları gerektirir. Bu yüzden az
gelişmiş ülkeler, uluslararası finansman kurumlarından SK projeleri için yüksek faizli ve uzun vadeli
borçlar almak zorunda kalır, böylece, hem mali hem de teknolojik anlamda da gelişmiş devletlere daha da
bağımlı hale gelirler. Üstelik, vadesi geldiğinde ödenemeyen bu borçlar, ya daha yüksek faizle yeniden
yapılandırılır ya da başka bir kurumdan alınan yeni bir borçla kapatılır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan
149