Page 208 - Stk 2015 Bildiriler E-Kitap
P. 208
Çevre Sorunlarının Küreselleşmesi
New Deal Keynesçi Kalkınma Neo-liberal Sürdürülebilir Kalkınma
(ABD) Politikaları Politikaları (Post-fordizm)
1929 1945 1972-73 1989-91 2015
Soğuk Savaş Dönemi Neo-liberal Sürdürülebilir
Kalkınma Politikalarının
Tüm Dünyada Uygulama
Alanı Bulduğu Dönem
Şekil 1: Kalkınmadan Sürdürülebilir Kalkınmaya Geçiş
Sürdürülebilir kalkınma anlayışının, ekonomi, toplumsal ve çevresel (ekoloji) olmak üzere üç
bileşeni bulunmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma, bu üç bileşenin sürdürülebilir olması temeline
dayanan bir model sunma iddiasından yola çıkar. Çevresel (ekolojik) sürdürülebilirlik, doğanın
kendini yeniden üretilme yeteneğinin korunması amacını taşırken; ekonomik sürdürülebilirlik,
ekonomik faaliyetlerin devamlılığı için “doğal kapitalin” tükenmesine karşı tedbirler alma amacından
hareket eder. Toplumsal sürdürülebilirlik ise, hem bugünün kuşaklarına dengeli yaşamın sunulabilmesi
hem de gelecek kuşakların varlığına göre faaliyet gösterilmesi gerekliliğine dayanır (Harris, 2000).
Ancak, sürdürülebilirlik ifadesiyle ilişkili bu bileşenler, kalkınma kavramının anlamına belirsizlikler
katmaktadır. Bunun nedeni, neye öncelik verileceğinin ve neyin sürdürülebilir olacağının açık
olmamasıdır. Her bakış açısında farklı anlamlara gelmesi sonucunda, günümüzde, sürdürülebilir
kalkınmanın Pearce‟ın hesaplamalarına göre 200‟ün üzerinde tanımı bulunmaktadır (Öztürk, 2007:
98).
Birleşmiş Milletler‟in (BM) 1987‟de düzenlediği Çevre ve Kalkınma Komisyonu‟nda sunulan
Ortak Geleceğimiz adlı raporda (1991: 78) yer alan “karar vermede çevre ile ekonomiyi birleştirmek”
gibi ifadeler ekolojik sorunların çözümü için doğal dengeyi korumak gerektiğini işaret etmektedir.
Oysa Lewontin‟in (2013: 138-139) değindiği gibi, sürdürebilir kalkınma anlayışında, nedenler ile
aracıların birbirine karışmasından dolayı gerçekçi olmayan bir yüzleşmenin yaşanmasıdır. Nedenler
ile aracıların birbirine karıştırılması, ekolojik sorunlara yol açan üretim tarzının karakterini
gizleyerek, kalkınmanın sorun olmadığı, yalnızca ona çevreci bir dünya görüşü kazandırılmasıyla
sorunun çözüleceği öngörüsüne yol açmaktadır. Tam bu noktada, kalkınmanın sürdürülebilirliğini,
doğal dengeyi bozmadan doğayı koruyacağını iddia eden çevre korumacı yaklaşım, ekolojik sorunları
çözemeyeceği gerekçesiyle eleştirilmektedir. Zaten, ekolojik sorunların çözümü olamayacağı
düzenlediği Çevre ve Kalkınma Komisyonu’ndaki Brundtland raporunda (Ortak Geleceğimiz Raporu) “İnsanlığın
gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin
ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahip” bir kalkınma modeli olarak ifade edilmiştir (DÇKK,
1991).
194
New Deal Keynesçi Kalkınma Neo-liberal Sürdürülebilir Kalkınma
(ABD) Politikaları Politikaları (Post-fordizm)
1929 1945 1972-73 1989-91 2015
Soğuk Savaş Dönemi Neo-liberal Sürdürülebilir
Kalkınma Politikalarının
Tüm Dünyada Uygulama
Alanı Bulduğu Dönem
Şekil 1: Kalkınmadan Sürdürülebilir Kalkınmaya Geçiş
Sürdürülebilir kalkınma anlayışının, ekonomi, toplumsal ve çevresel (ekoloji) olmak üzere üç
bileşeni bulunmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma, bu üç bileşenin sürdürülebilir olması temeline
dayanan bir model sunma iddiasından yola çıkar. Çevresel (ekolojik) sürdürülebilirlik, doğanın
kendini yeniden üretilme yeteneğinin korunması amacını taşırken; ekonomik sürdürülebilirlik,
ekonomik faaliyetlerin devamlılığı için “doğal kapitalin” tükenmesine karşı tedbirler alma amacından
hareket eder. Toplumsal sürdürülebilirlik ise, hem bugünün kuşaklarına dengeli yaşamın sunulabilmesi
hem de gelecek kuşakların varlığına göre faaliyet gösterilmesi gerekliliğine dayanır (Harris, 2000).
Ancak, sürdürülebilirlik ifadesiyle ilişkili bu bileşenler, kalkınma kavramının anlamına belirsizlikler
katmaktadır. Bunun nedeni, neye öncelik verileceğinin ve neyin sürdürülebilir olacağının açık
olmamasıdır. Her bakış açısında farklı anlamlara gelmesi sonucunda, günümüzde, sürdürülebilir
kalkınmanın Pearce‟ın hesaplamalarına göre 200‟ün üzerinde tanımı bulunmaktadır (Öztürk, 2007:
98).
Birleşmiş Milletler‟in (BM) 1987‟de düzenlediği Çevre ve Kalkınma Komisyonu‟nda sunulan
Ortak Geleceğimiz adlı raporda (1991: 78) yer alan “karar vermede çevre ile ekonomiyi birleştirmek”
gibi ifadeler ekolojik sorunların çözümü için doğal dengeyi korumak gerektiğini işaret etmektedir.
Oysa Lewontin‟in (2013: 138-139) değindiği gibi, sürdürebilir kalkınma anlayışında, nedenler ile
aracıların birbirine karışmasından dolayı gerçekçi olmayan bir yüzleşmenin yaşanmasıdır. Nedenler
ile aracıların birbirine karıştırılması, ekolojik sorunlara yol açan üretim tarzının karakterini
gizleyerek, kalkınmanın sorun olmadığı, yalnızca ona çevreci bir dünya görüşü kazandırılmasıyla
sorunun çözüleceği öngörüsüne yol açmaktadır. Tam bu noktada, kalkınmanın sürdürülebilirliğini,
doğal dengeyi bozmadan doğayı koruyacağını iddia eden çevre korumacı yaklaşım, ekolojik sorunları
çözemeyeceği gerekçesiyle eleştirilmektedir. Zaten, ekolojik sorunların çözümü olamayacağı
düzenlediği Çevre ve Kalkınma Komisyonu’ndaki Brundtland raporunda (Ortak Geleceğimiz Raporu) “İnsanlığın
gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin
ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahip” bir kalkınma modeli olarak ifade edilmiştir (DÇKK,
1991).
194